Söylenebilme

özgürlüğü, mecburiyeti, terapisi

Gülhavin
Türkçe Yayın

--

Yazmaktan kaçtığım kaçıncı ay…

En son aralık ayında yıl tahlilimi yazmaya niyetlenmiştim ki o da bitemedi, son bir buçuk yıldır hayatım öyle ilerliyor ki ne ben yetişiyorum ne o benim yetişmemi dert ediyor.

Aquafaba ve fındık sütlü, daha portakallı olmasını beklediğim kekimle bu yazıyı yazıyorum, evet işe yarayan tek şey izlediğim vegan yemek videoları, bir şeylerin muadilini biliyorum.

diyarbakır-şubat-2024

İşe gitmekten keyif almıyorum, oysa işe gitmekten hep keyif alırım diye düşünüyordum.

İş sayesinde sahip olduğum çok şey var, hepsi sanki otomatik varmış gibi geliyor. Şükürler olsun rabbime verdiği tüm nimetler için.

Cümlelerim aşırı kopuk, bahsetmek istediğim çok şey var ama nereden başlasam bilmiyorum, içim huzursuz, mutsuz ve anlamsız.

4.sınıftayken bu ruh haline girmiştim, hiçbir şeyden keyif almıyordum, sonra korona oldu ve bir silkelendim, felaket olmasından değil de felaketten nasibim varmış.

Çünkü koronadan sonra çok daha fazla felaketler oldu, iki hafta önce depremin yıl dönümüydü, depremden sonra ben nasiplenemedim. O kadar yoruldum, o kadar tükendim ki.

Bu ifadelerimi yoruma açık, ikili konuşmalarımda konuşmayı sevmiyorum, herkes bir cevap verme peşinde, bazen sadece söylenmek istersin. Söylenebilme özgürlüğü…

İşim aşırı ağır geliyor bana, çünkü işte yapacaklarım kolayca öğreneceğim şeyler değil, insan idare etmek, insanlara laf anlatmak, halkın dilinde tıp konuşmak, ben bunları vahiyle öğreneceğim galiba çünkü bu okulda bana anlatılmadı, herhangi bir kitapta da yazmıyor, kranial difüzyon mrıda yazan difüzyon kısıtlaması olan alanların Türkçesi.

Sürekli evde başka çocukları bekleyen annelere, özellikle onları eve gelmeleri için zorlayan babalara laf anlatıyorum, bebeklerinin iyi olduğunu duymaya çalışıyorlar ama ben yalan söylemek için ya da sizi teselli etmek için bu işi yapmıyorum, ben gerçekten bilimle uğraşırım diye düşünüyordum ama 5. çocuğunu doğuran ama asla okuma yazma bilmeyen, kocalarının eve gelmek zorunda hissettirdiği annelere laf anlatmaya çalışıyorum.

Şırnak…. ne garip bir memleket, oraya bir şehir hastanesi açılacak, sağlık çalışanına dolgun maaş verilecek, her sorun çözülür de işte benim öyle bir yetkim yok, ancak uçak ambulansla hasta sevk etme şovu yapılsın, hizmeti buraya getirme şovu olmuyor çünkü.

Tüm doktorlar da bilir hasta sevk etmenin ne kadar zor bir iş olduğunu hele de üniversite hastanesinden…

Sadece hastane ile ilgili şeyler yazabiliyorum, ya da tiktokta en sevdiğim içerikleri yazabilirim. İkisinin arasında giden gelen günlerim var, bir de nöbetlerim, 24 hafta doğan bebekler, lohusa kadınlar, boynunda silahla çalıştıran sağlık sistemi ve mutsuz, umutsuz gencecik bir doktor…

Hayal kuramıyorum bir süredir, duraklama moduna almışım ve sadece gidip geliyorum, bir sağa bir sola…

Yazı yazmayı da işe gideceğim pazartesi gününün pazar gecesi 11de yazıyorum, sonra gidip namaz kılıp yemekleri dolaba koyup uyuyacağım, sabah yine uyanıp işe gideceğim, late yirmili yaşlar, kadın çocuk doktoru olmak ve istanbul’dan başka bir şehre göç etmek iyi bir üçlü değil.

Allah hidayet versin

İyi geceler

--

--